TÜRK DEVRİMLERİ
Türk devrimleri; Çağdaşlaşma ve bu amaca ulaşma ideali içinde,tarihi ve sosyolojik gelişmelerin birer sonucu olarak görülen,Türk ulusunun geleceğini yaratma ülküsünün somut mimari taşlarıdır.
Ataürk’ün önderliğinde bir program dahilinde yapılan devrimleri sırasıyla açıklayalım. Kurtuluş savaşı sırasında 23 Nisan 1920 ‘de TBMM ‘nin açılmasıyla temelleri atılan, 20 Ocak 1921 (Teşkilat'-ı Esasiye) Anayasasıyla da tescil edilen bugünkü devletimizin kuruluşu ile başlayıp,1 kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması ile sürdürülen devrimlere kurtuluş savaşı sonrası da ,Atatürk’ ün ‘’Asıl savaş’ yeni başlıyor ‘’ diyerek geriliğe ,yoksulluğa, cehalete karşı başlattığı savaşımıyla devam edildi.
* 17 Şubat -4 Mart 1923 İzmir İktisat Kongresi yapıldı.Kongre ,Ulusal ekonomi politikasını belirledi.Türk ulusu ,kan dökerek sahip olduğu ulusal bağımsızlık ilkesinden hiçbir biçimde fedakarlık yapmayacaktı.Bu bağımsızlık ilkesi içinde,büyük devletlerin ekonomik boyunduğuna girmeden kendi çabamızla ve öz kaynaklarımızla ekonomik kalkınmamızın gerektiği öngörüldü.Siyasal bağımsızlık gibi,ekonomik bağımsızlık da esastır denildi..Bu ilkeye titizlikle bağlı kalmak,emperyalist ülkelerin ileride tekrar tuzağına düşmemek için zorunlu olduğu kararlaştırıldı.
* 8 Nisan 1923 ‘de şeriat mahkemeleri kaldırıldı,uygar dünyanın kullandığı hukuk ve adalet düzenine geçildi.Her devletin hukuk sistemi,devletin temeline uygun olmak zorunludur.Dinsel temellere dayanan Osmanlı devletinin dinsel hukuku, kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasal yapısına uygun değildi.Türkiye Cumhuriyetinin iki temel taşı, Cumhuriyet ve laiklik idi.Bu ilkelere uygun olmayan hukuk kurallarını ortadan kaldırmak ve yerlerine yenilerini koymak zorunlu idi.Laiklik ilkesi geliştikçe,hukuk düzeni de buna uygun biçimde değişmiştir.
* 3 mart 1924,Tevhid-i Tedrisat kanunun kabul edildi.Eğitim sistemini en modern biçimde oluşturmak için,dağınık durumda bulunan eğitim ve öğretim kurumlarını tek merkezde birleştirmek gerekiyordu.Bu kanunla bu sağlanarak ilk adım atılmış oldu.Böylece okullar Milli Eğitim Bakanlığının denetime girdi.Eğitim laik tabana oturtuldu.
* 3Mart 1924'de 431 sayılı kanunla Halifelik kaldırıldı.Dinsel ve dünyasal otoriteyi nefsinde toplayan Padişah-Halifenin kamusal ve dinsel gücüne son verildi.Dinsel hiçbir gücü bulunmayan,yalnız tutucuların,gericilerin odağı,dayanağı haline gelen,zaten tarihte de hükümdarların bir siyasal oyuncağı olmaktan ileri gedemeyen bu makamın kaldırılması,genç T.C. nin geleceği açısından oluşturduğu tehlike nedeniyle zorunluydu.Halifenin kaldırılmasıyla laik devlet düzenine geçişin en önemli evresi gerçekleştirilmiştir.Bundan sonra atılacak adımlar son derece kolaylaşmış,devrim karşıtları da en büyük desteklerinden yoksun kalmışlardır.
* 3 Mart 1924'de Şeriye ve Evkaf Vekaletine son veridi.Osmanlı devletinde her biçim din işini düzenleyen,ayrıca diğer devlet kurumlarınca yapılan her türlü işlemin dine uygun olup olmadığını denetleyen örgüt olan Şeriye Vekilliği kaldırıldı,yerine Diyanat İşleri Başkanlığı kuruldu.Bununla birlikte vakıfların yönetimini yapan Evkaf Vekilliği de kaldırıldı.Bunun yerine de Vakıf Genel Müdürlüğü kuruldu.
* 3 mart 1924'de Medreseler kapatıldı.Medreseler orta ve yüksek öğretim ve eğitim kurumlarıydı.Mahelle mektebini bitiren,isteyen kişiler bu okullara giderdi.Medreselerde yalnız dinsel bilimler okutuluyordu.Modern anlamdaki müspet bilimlerin hiç biri okutulmazdı.Fatih'in İstanbul'da kurduğu Matematik ve Tıp medreseleri kısa bir süre sonra yozlaşmıştı.Bu iki medrese yalnız Ortaçağ matematiği ve tıbbı öğretirdi.Medreseler yeni ilmi ve teknik gelişmelere göre kendilerini yenileyemediklerinden çağ dışı kurumlar olarak kalmışlardı.Bundan dolayı da Osmanlıda,Tanzimat döneminden itibaren batı tarzı okullar açıldı.Bunlar;ortaokul düzeyinde ''rüştiye'',lise düzeyinde ''idadi ve sultani'' ve 1870 yılında batı tarzında açılan Darülfünun üniversitesidir.Meşrutiyet döneminde ilk ve orta öğretim kurumları,tanzimattan sonra da yüksek öğretim kurumlarının sayısı artmıştır.Fakat ,meslek okulu niteliğinde olan Tıp,Harp ve Mülkiye okulları dışında,gerçek anlamı ile üniversite kurulamamıştır.Batı tarzında ilk üniversitenin temelleri 1870 yılında Darülfünunun açılmasıyla atıldı.Fakat Darülfünunda beklenilen sonuçları vermedi.Bunun için batı tarzında ,çağdaş yada ve özellikte yüksek öğretim ve eğitim kurumları kurmak için ,çağın gerisinde kalan ,dinsel nitelikli olan medreseler kaldırıldı.
* 3 Mart 1924 ‘de Erkan-ı Harbiye Vekaleti(savaş bakanlığı) kaldırıldı:Bakanlar kurulunun bir üyesi olan Genel Kurmay Başkanlığı,bu siyasi organdan ayrıldı.Ve Türk Silahlı Kuvvetleri siyaset dışına alınmış oldu.
* 20 Nisan 1924'de Yeni Anayasa kabul edildi.Saltanatın ve Halifeliğin kaldırılmasından sonra ,devletin anayasal yapısını daha elverişli biçime getirmek gerekiyordu.1921 Anayasası çok kısa ve eksik olarak yapılmış ve doğurduğu sorunlar nedeniyle de,siyasal bakımdan gelişmiş ve güçlenmiş devlet için yetersizdi.1921 Anayasasındaki ‘’Hilafet’’ ve ‘’saltanat’’ ile ilgili hükümler kaldırıldı. Egemenliğin ulusal niteliği daha da belirginleştirildi ve ulusal egemenliğin bölünmezliği ilkesi kabul edildi. Yine 1924 Anayasasının 2. Maddesin de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ‘’Dili’’nin Türkçe olduğu belirtildi. Böylece Osmanlı imparatorluğunda görülen süregelmiş dil anarşisine son verildi. Osmanlıca denilen ve ne Türkçe,ne Arapça ,ne de Farsça olan garip ve anlaşılması güç olan bu dil kaldırıldı.Gene Kapitülasyonlar döneminde özellikle Fransızca,pek çok devlet işinde kullanılıyordu.Onur kırıcı bu durum da düzeltilmiş oluyordu.
* 26 Ağustos 1924' de Türkiye İş Bankas kuruldu.Türk ulusunu sermaye birikimine alıştırmak,kredi kurumlarını geliştirmek amacıyla Atatürk tarfından kuruldu.Kısa sürede ulusal bir kuruluş haline geldi.Böylece Türkler ilk kez başarılı bir banka kurmuş oldular.Bu banka yurdun ticaret ve sanayi alanında ilerlemesine yardımcı oldu.Bundan sonra diğer bankaların açılmaya başladı.
* 31 Ekim 1924’de Milletvekili olan ‘’Ordu komutan’larının bu görevlerden birini seçmeleri kabul edildi. Böylece;Ordunun siyaset dışına alınmasında güçlü bir adım daha atıldı.
* 17 Şubat 1925'te Aşar vergisi kaldırıldı.Ekonominin temeli olan tarımı düzenlemek gerekiyordu.Bunun için de, yüzyıllardan beri köylüden alınan ,köylünün ürettiği ürünün yüzde onu olarak bazen oniki olarak alınan ''aşar'' vergisi kaldırıldı.Köylü ezilmekte olduğu bu verginin kaldırılmasıyla büyük bir nefes aldı.Tarımsal gelişme için iyi bir ortam yaratıldı.
* 2 Eylül 1925' de Şapka kanunu kabul edildi.Çağdaşlaşma sadece özde değil biçimde de olmalıydı. Toplum Fesli külahlı,abalı,şalvarlı poturlu,zıvgalı,çarşaflı, ve peçeli kıyafetler içinde bir karnaval görünüm içinde,Atatürk’ün deyimi ile’’altı kaval üstü şişhane’’ bir kıyafet çağdaş bir görüntü oluşturmuyordu.Düşüncesi çağdaş olan bir insanın kıyafeti de buna uygun olmalıydı. Toplumun kılık ve kıyafetini düzgün olması,iç yapısının ,düzeninin bir aynasıdır. Çağdaş bir devlet kurulmuştu,bunun yaşayışına geçmek ve görüntüsüne bürünmek gerekiyordu.Bu düşünceler ışığında yeni yaşam biçimine geçildi.
Osmanlı toplumunda ''sarık'' ilim adamına ait bir semboldü.Bu özelliğini zamanla kaybetmiş,sokakta herkes sarık takmaya başlamıştır.Alim ile cahil 'i ayırt edilemez olmuştur.
1832 yılında 2. Mahmut döneminde ordu mensuplarına Fes giydirldi.Fes İslamlıktan sonra ilk defa Fas ta giyilmişti.Bir yunan serpuşudur.Osmanlılarda,serasker ve kaptanı derya Koca Hüsrev Paşa Akdenizden bir sefer dönüşü Kalyoncu Askerlerine Fes giydirmişti
1903 yılında süvarilere ''kalpak'' giydirilmiştir.Birinci dünya savaşında ''Kabalak'' denilen başlıklar kullanılmıştır.24 Ağustos 1925'te Atatürk Kastamonuda ilk kez ''panama şapkası''nı giymiş böylece şapka devrimini gerçekleştirmiştir.
28 kasım 1925 'te fes kaldırıldı.1826-1832 yılları arasında toplum yaşamına giren ‘’fes’’terk edildi şapka giyildi.1934 yılında da ‘’dinsel giyimde’’ düzenlemeanlı devleti kapitülasyonlar nedeniyle sanayileşemiş ve yarı sömürge bir duruma düşmüştü.Kurtuluş savaşı bittiğ zaman ,sanayi kuruluşu sayılabilecek hiçbir kurum elimizde yoktu.Onun için çağdaş sanayi'yi kurmak zorunlu idi. Devlet'in gücü ile bunu sağlanması mümkün gözükmüyordu.Onun için Özel sermayeyi sanayileşme alanına çekebilmek için bu kanun çıkarılmıştır.
* 1 Kasım 1928’de yeni Türk Alfabesi kabul edildi. Arap Alfabesi Türkçe’nin yapısına hiç uymuyordu. Çünkü ,Türkçe dünyanın en çok seslisine sahip bir dil idi.Sesli seslerinin fonetik olarak tümü Arap alfabesinde yoktu. Böylece Türkçe tam bir imla anarşisi içine düşmüştü. Bu durum öğretimde ve öğrenimde büyük zorluk yaratıyor, ezberleme gerektiriyor ve çok zaman alıyordu. Çağdaşlaşma mücadelesinde kısa sürede okuma ve yazmanın gerçekleşmesi ,okuma ve okuduğunu anlama olanaklarının yaratılması,bilgi ve kültürün hızla yayılmasını sağlamak çok önemliydi.Atatürk Türkiyenin dünya da en müreffeh bir millet olarak varlığını sürdürmesinin ön şartını ;okuma yazma bilmeyen tek bir Türk vatandaşı bırakmamak ülküsüne dayandırıyordu. Bundan dolayı Latin harflerinden oluşturduğu Türk Alfabesini yaşama geçirdi. Türk Ulusunca bu değişiklik hemen benimsedi. Yeni Türk Alfabesi, okuma –yazma kolaylığı sağlandığı için kısa sürede ülkede okuma yazma oranı arttı.. Okuma –yazma % 4 ‘den 3-4 sene içinde % 40’lara ulaştı. Bu 600 senelik Osmanlı imparatorluğundaki okuma yazma oranının 10 katı demekti. Yine kısa sürede Türkçe’nin zenginleşmesi , bilim dili olması,ülkede basılan kitap sayısının birdenbire artması bütün bunlar Harf devrimin nimetleridir. Bundan dolayı da yeni Türk kültürü ,bu devrim ile doğmuştur.
* 1929'da devletçilik politikasının uygulandı.1926 'da çıkarılan ''Teşviki Sanayi Kanunu'' ile özel sektöre türlü imkanlar sağlanmış fakat büyük olanaklara rağmen özel sermaye yeterli girişimi gösterememiş,istenilen sonuçlar alınamamıştı ve 1929 yılında,dünyanın geçirdiği en büyük ekonomik buınalımın Türkiyeye sıçramasının da etkisiyle bu politika uygulanmıştır.
* 1 Nisan1931’de ölçülerde değişiklik yapıldı.Ağırlık ölçülerinden okka ve dirhem yerine ‘’kilogram’’ uzunluk ölçülerinden arşın,endaze, ve kulaç yerine ‘’metre ‘’getirildi.Böylece Avrupa ile olan ticari ilişkilerde meydana gelen aksaklıklar giderildi.
* 15 Nisan 1931-Türk Tarih Kurumunun kurulması.Tarihimizin yalnızca Osmanlı ile sınırlı olmadığını,çok eski bir bir geçmişe dayanan köklü ve zengin bir tarihimiz olduğunu,araştırarak bu gerçeği ortaya koymak ve yeni nesillere aktarma amacıyla, bizzat Atatürk’ün girişimleri ile kuruldu. Yapılan çalıişmalar sonucunda ,Türkün öz yurdu Anadolunun binlerce yıllık tarihi aydınlatılmış oldu.
Atatürk, bizzat Türk tarihine önem verdi.Tarih konusuna eğildi.1928 yılında Türk tarihi ile ilgili çalışmaları başlattı.Çok sayıda kişiye görev verdi.1930'da ''Türk Tarihinin Ana Hatları''adlı eser yayınlandı.Çalışmaları sürekli kılmak için 15 Nisan 1931'de Türk Tarihi Tetkik Heyetini''(bugünkü adıyla Türk Tarih Kurumu) kurdu.Aynı yıl dört ciltlik ''Genel Tarih''serisi yayınlandı.1932'de toplanan Birinci Türk Tarih kongresinde ''Türk Tarih Tezi''ortaya atıldı.1937 'de ikinci Türk Tarih kongresinde tarih tezimiz yabancı bilim adamlarınında incelemesine sunuldu.Tarih tezi kabul edildi.Milli tarihimiz gerçek kimliğini buldu.
Atatürk,milli sınırlar içinde ,ortak yaşanmış bir tarihi,bir milletin oluşmasında temel unsur olarak görüyordu.Bundan dolayı da,Türk tarihini aydınlığa kavuşmasını istiyordu.Türk milleti hakkında öne sürülen asılsız iddiaları yine tarihi bilgilerle cevap verilip çürütülmeliydi.Türk vatanının bütünlüğüne karşı girişilecek tertipler,tarihi kanıtlarla etkisi kılınmalıydı.
Atatürk'ün girişimleriyle başlatılan çalışmalar sonucunda,Türk milletinin üstün kabiliyetiyle dünya medeniyetine yaptığı hizmetler gözler önüne serildi.Türklük bütün asaletiyle dünyaya tanıtıldı.
* 12 Temmuz 1932-Türk Dil Kurumunun kurulması.Türkçe’nin bir kültür dili olmasını sağlamak, Dilimizi araştırmak,geliştirmek ,yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak,aydın ile halk arasındaki dil ayrılığını kaldırmak amacıyla bizzat Atatürk’ün girişimleri ile 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurum kuruldu.Çümkü; Türk dili,yıllarca toprağa tutunmuş,gelişip serpilmiş bir ağaca benzemektedir.Bulunulan değişik coğrafi ortamlarda meyvelerini oluşturan sözcükler çeşitli şekillerde oluşarak devamlı artış göstermiştir.Türkler İslami yörüngeye girince ağaca Arapça ve Farsça aşılar yapılmış ve neticede meyveleri Türkçe ,Arapça ,Farsça olan adına Osmanlıca denilen bir ağaç oluşmuştur.Böylece bahçesine,köküne ve gövdesine uygun olmayan bir ağaç ortaya çıkmıştır.Zamanla bu ağacın meyveleri içinde Türk meyvesi ,önemini yitirmiş ve yok olma durumuyla karşı karşıya gelmiştir.''Bir ülkenin gelecekteki varlığı diline sahip olmaya bağlıdır.'' ''Bir milleti yok etmek için önce dilini bozunuz ''gibi özdeyişleri hatırlarsak bu durum hiç de iç açıcı gözükmüyordu.
Türk dil ve Tarih çalışmaları sonucunda Türkün öz yurdu ,Anadolunun binlerce yıllık tarihini de aydınlatmıştır.Böylece,modern kalıplar içinde ulusal bir kültürün doğması yolu açılmıştır.Halk evleri yolu ile halkı eğitmek yöntemi izlenmiş,bir yandan da güzel sanatların geliştirilmesine çaba harcanmıştır.Kurulan Güzel Sanatlar Akedemisi ,Devlet Konservatuvarı gibi kurumlarla da gerçek Türk kültürünün doğuşu başlamıştır.
* 1933 Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin kurulması.
* 1933'de Darülfünun kaldırılıp onun yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu.Bu üniversite Batı Avrupa modeline göre örgütlendi.Böylece gerçek bilginin kapısı açılmış oldu.Türk biliminin temeli kuruldu.Bu üniversite Atatürk'ün kurduğu ilk üniversite idi.
Üniversiteler özgür düşüncenin ve bilimsel araştırmanın merkezleridir.Gelişmiş toplumlar,birer üniversite kalesidirler.Osmanlıda batı tarzında açılan ilk üniversite 1870 yılında kurulan Darülfünundur.Fakat beklenen sonuçları vermemiştir.1933 yılına kadar bu bilim kurumunu modernleştirme çabaları yetersiz kalmıştır.
Kalkınma sorunun sistemli bir biçimde incelenip çözümlenmesinde en önemli görev üniversitelere düşmektedir.Eğitim sistemi yenilenirken ,universitede kuşkusuz bu sistemin içinde ele alınacaktı.Tek üniversitemizi klasik batı üniversiteleri düzeyine çıkarmak gerekliydi.Bu yıllarda Alman diktatörü Hitler'in zülmünden kaçıp Türkiyeye sığınan çok değerli bilim adamları vardı.Üniversitelerin kurulmasında ve işlevinde bunlardan yararlanma yoluna gidildi.2. Dünya savaşına kadar ülkemizde kaldılar.Bir kısmı ülkemizde kaldı.Ölünceye kadar hizmette bulundular.
* 1933'de Türk tarihinde ilk kez,planlı ekonomiye geçildi.İzmir İktisat Kongresinde Türkiyenin sorunları tespit edilmiş ancak ,bu sorunların hangi yöntemle çözüme kavvuşturulacağı belirtilmemişti.Varılan kararlar hükümete büyük ölçüde ışık tutmuştur.Ama kalkınma biçimi saptanmadığı için delet ekonomik hayata karışmak zorunda kalmıştır.1933 yılına kadar düzensiz bir biçimde gelişme göstermiş ve 1933 yılında planlı ekonomi dönemine geçilmiştir.Bu ''İlk Beş Yıllık Plan'' ın uygulamaya komulmasıyla gerçekleşmiştir.Bu olay Türk tarihinde ilk kez ,modern sanyileşmeye başlanıldığının simgesidir.
* Türklerin 1934 yına kadar ,soyadları olmadığı için ,toplumsal ilişkilerde aksamalar ve sakatlıklar oluyordu.Vatandaşlar yalnız öz adları ile anılıyordu. Ailelerin belirli bir adı yoktu.Bu durum sakıncalıydı.Öte yandan nüfus kayıtları karmakarışık idi.Askere alma işlerinden,ekonomik işlere kadar tüm işlemlerde soyadı yokluğu yüzünden büyük zorluklar çıkıyordu.O zamanlar buna bir çare olarak ,insanlar doğuş yerlerine göre ve lakaplarına göre adalndırılmıştır.Ancak bu durum toplumsal ilişkilerde bir düzen sağlamıyordu. Bunu gidermek için ,21 Haziran 1934’de resmi ilişkilerdeki kargaşalığa son verip, sağlıklı bir hale getirmek ve kişilerin kimliklerinin doğru olarak saptanması ve böylece aralarında eşitlik sağlanması amacıyla soyadı kanunu hazırlandı. 2 Kasım 1934’de''Soyadı Kanunu'' çıkarıldı.Bu kanun ile her Türk'ün öz adından başka soyadı taşıması da zorunlu tutuldu.Soyadları Türkıçe olacak,''rütbe,memurluk,yabancı ırk ve ulus adlarıyla ahlaka aykırı ve gülünç''olan kelimeler soyadı olarak kullanılmayacaktı.
Gazi Mustafa Kemal Paşa ,2258 sayılı kanunla '' ATATÜRK''soyadını aldı.Bu soyadını O'na T.B.M.M verdi.Böylece,Türklüğü düştüğü uçurumdan çekip çıkaran büyük insana ,ulusu,en büyük armağanı vermiş oldu.Atatürk kelimesi artık Türk ulusunun yücelme azmini ifade eden bir simge olmuştur.
Aynı yıl ,Osmanlı toplum yapısını anılarda canlandıran,ayrıcalık ifade eden eski unvanlar kaldırıldı.''Ağa,Hacı,Hafız,Hoca,Molla,Efendi,Bey,Beyefendi,Paşa,Hanım,Hanımefendi,Hazretleri''gibi eski toplumsal zümreleri belirten unvanlar 2590 sayılı kanun ile kullanımı yasaklanmıştır.Erkek ve kadın vatandaşlar kanun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adları ile anılacaklardı.Gene sivil rütbe,nişan ve madalyalar kaldırıldı.Osmanlı yöneticileri ,kendilerine hizmet edenleri nişan ve rütbeye boğmuşlardı.Bu sıfatların varlığı modern bir deletin vatandaşlarına yakışmıyordu.Bununla birlikte,vatan savunması yolunda alınan nışanları taşımak serbest bırakıldı.Böylece devlet içinde her vatandaş aynı gözle görülmeye başlandı.Bugün kullandığımız ''beyefendi'',hanımefendi''gibi sözcükler,artık toplumsal bir tabakanın işareti değil,yalnız bir nezaket ve incelik ifadesidir.
* Soyadının ,kıyafetinin zaman,uzunluk ve ağırlık ölçülerinim değiştirilmesi pek olağan görülebilir. Ancak,bu yeniliklerin olmadığı zamanlarda,yurtta bulunan karışıklık göz önünde canlandırılırsa ,yapılan düzenlemenin ne kadar önemli olduğu anlaşılır.Bu değişikliklerle Türkün dış hayatı düzene girmiştir.
* 1935 Hafta tatili Pazara alındı.(1924 de hafta tatili cuma günü kabul edilmiş idi.)
* 1937 'de ''İktisadi Devlet Teşekklleri'' eliyle önemli işletlemeler kuruldu.Malatya,Kayseri,Bursa Merinos Fabrikaları,Gemlikte yapma ipek fabrikası,İzmitte büyük bir kağıt işletmesi,Paşabahçe cam ve şişe fabrikaları açıldı.Karabük'te ağır sanyi kurulmasına başlandı.1939'da ,ilk demir-çelik işletmesi açıldı.Bu dev kuruluşlar ,Sümerbank eliyle gerçekleştirildi.Etibank ile yeraltı servetlerimizin saptanması ve işlenmesi sağlandı. Ulaşım alanında demiryolları yapımı ile yurdun hemen hemen bütün önemli merkezleri birbirine bağlandı.Karayollarında da düzenlemeler yapıldı.
* Halk sağlığına önem verildi.Sağlık işleri bakanlık düzeyine çıkarıldı.Halkın sağlığı yükseltilmeye çalışıldı.Doktor ve eczacı yetiştirilmesine hız verildi.Özellikle sıtma ve frengi gibi,belirli bölgelerde felaket durumunu almış,kuşakların kökünü kurutan hastalıklarla yapılan mücadeleler büyük bir başarı ile sonuçlandırılmıştır.Sağlık kurumları her tarafa açıldı.Bu alanda da önemli başarılı sonuçlara varıldı.
* Cumhuriyetimizin esaslarını olan Atatürk devrimleri ile Anayasa düzeni içinde yer alan ilkeler,milli ülkülerimize ulaşabilmenin bir aracı niteliğinde düşünülmüş ve gerçekleştirilmiştir.Atatürk'ün belirlediği çağdaş uygarlık düzeyine hatta üzerine çıkma mücadelesini kapsamaktadır.Bu mücadele dün olduğu gibi bugün de büyük bir inanç ve kararlılıkla sürdürülmektedir.